ana_sayfa
FAALİYETLER
Yazılı Soru Önergeleri
Genel Kurul Soruları
Kanun Teklifleri
Sözlü Soru Önergeleri
Makalelerim
Genel Kurul Konuşmaları
Yazılı S.Ö.(Cevaplanan)
Meclis Araştırma Önergeleri
Genel Kurul Konumalar > 385 sıra sayılı TOKİ KDV İstisnası Kanun Tasarısı'nın 14'üncü maddesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkındaki konuşması
10.06.2009

385 sıra sayılı TOKİ KDV İstisnası Kanun Tasarısı'nın 14'üncü maddesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkındaki konuşması

YILMAZ TANKUT (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 385 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 14'üncü maddesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, vermiş olduğumuz bu önergeyle, yıllardan beri büyük sıkıntı ve yokluk içerisinde, başlarını sokacak ev sahibi olabilmek için büyük fedakârlıklar yapan, kendi çoluk çocuğunun nafakasından keserek bir kooperatife üye olup aidat ödemeye çalışan insanlarımıza bu tasarıyla farkında olarak veya olmayarak yapılacak olan bir haksızlığın önüne geçmeye çalışmaktayız.

Bu maddenin (b) bendindeki ifadeyle, maalesef, konut yapı kooperatiflerinin üyelerine uygulanmakta olan KDV istisnası kaldırılarak, az önce ifade ettiğim, dar gelirli memur, işçi ve emeklilerimizin bin bir güçlükle, kooperatifler vasıtasıyla ev sahibi olma hayalleri, bizzat Hükûmet tarafından baltalanmaktadır. Dolayısıyla, önergemizde dile getirdiğimiz (b) bendi, muhtevasıyla birlikte bu maddeden çıkartılmalıdır. Şayet çıkartılmaz ise hem dar gelirli insanlarımızın ev sahibi olmaları zorlaşacak hem de zaten TOKİ ile rekabet edemeyen ve yapı kooperatifleri ile inşaat sektöründe faaliyet göstermeye çalışan müteahhit ve firmalara büyük bir darbe ve haksızlık bizzat Hükûmet eliyle yapılmış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha önce de buradan değişik vesilelerle ifade etmeye çalıştığım gibi, sosyal devlet mantığının en önemli temellerinden birisi vatandaşlarının refah düzeylerini korumak ve yükseltmektir. Bunun gerçekleşmesi ise ülkeyi yöneten siyasi iktidarın öncelikle ülke insanını sadakaya muhtaç etmeden istihdamı artıracak tedbirler alarak işsizliği azaltmasıyla mümkündür. Ancak, bugün yedi yıla yaklaşan zaman dilimi içerisinde tek başına ülkeyi yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, ne yazık ki bırakın istihdam sağlayıcı önlemlerle işsizliği azaltmayı, tam aksine, devasa istihdam kurumlarımızı özelleştirme maskeleriyle elden çıkartmış ve insanlarımızı sokağa mahkûm ederek işsiz sayımızı tarihimizin en yüksek, en pik noktasına ulaştırmıştır.

Diğer taraftan, başlangıçta yoksul ve dar gelirli vatandaşlarımıza konut edindirme amacıyla kurulan ve AKP İktidarının her fırsatta övündüğü TOKİ, ne yazık ki artık yörüngesinden çıkmış ve iktidarın kendisine ve yandaşlarına siyasi ve ekonomik rant sağlama aracı hâline getirilen bir kurum hâlini almıştır. Bunu, özellikle teslim edilen ve hâlen devam eden projelerde ortaya çıkan vatandaşlarımızın memnuniyetsizliğinden, mağduriyetinden ve haklı olarak yaptıkları şikâyetlerinden anlamaktayız.

Ayrıca, TOKİ, ihale ve iş verdiği müteahhitlerine de artık hak edişlerini ödeyememekte ve rüşvet almadan hiçbir müteahhide ödeme yapılmadığı iddialarıyla çalkalanmaktadır. Dolayısıyla hem kendisine hizmet eden müteahhitleri hem de o müteahhitlerle alışveriş yapan her kesimi büyük bir mağduriyete mahkûm etmekte ve pek çok şaibe ve yolsuzluk iddialarının da merkezi hâline gelmektedir. Bugün hemen her yerde TOKİ'nin hizmetlerinden, projelerinden şikâyetler gelmekte ve mağdur olan insanlarımızın tepkileri ise çığ gibi yükselmektedir.

Sayın milletvekilleri, diğer taraftan, geleceğimizin teminatı olan 15-24 yaş grubundaki işsiz gençlerimizin gerçek manadaki işsizlik oranının ise yüzde 30 ve 35'lere ulaştığı ifade edilmektedir. Yani bugün her 3 gencimizden 1'i işsizdir ve ne acıdır ki bu çocuklarımız, umutsuz ve çaresiz bir şekilde iş bulma sırasının AKP İktidarının mensuplarının yakınlarından kendilerine gelmesini beklemektedirler. AKP Hükûmetinin aile fertleri ise şirket üstüne şirket kurup lüks yaşamlarına hızla devam ederken, yüz binlerce vatandaşımız insani bir hayatın asgari şartlarından çok uzakta yaşamaya çalışmaktadır.

Netice olarak, bugün Türkiye'nin çok ağır bir tahribat tablosunun yanı sıra çok büyük bir sosyal ve ekonomik çalkantı ile yüz yüze olduğunu belirtmek istiyorum ve işte bu gerçekler ışığında Hükûmete ve ilgililere buradan seslenmek istiyorum: Artık lütfen içi boş ve hayalî sözlerle pembe tablolar çizmekten, vatandaşlarımızın şikâyetlerine ve sıkıntılarına ilgisiz kalmaktan vazgeçiniz. Zaten yokluk ve yoksulluk içerisinde kıvranan ve âdeta bitkisel bir hayat yaşayarak ayakta kalmaya çalışan insanlarımızın feryatları karşısında yetki sahibi olarak çare ve çözüm üretiniz ve Türkiye'nin millî çıkarlarını ve köklü devlet geleneklerini kendi siyasi saltanatınızın devamı için sermaye yaparak harcamaktan çekinmeyen anlayışınızı da artık bir an önce terk ediniz.

Yine, kıt imkânlar ile mütevazı konutlara sahip olmak isteyen insanlarımızın yapı kooperatifleri vasıtasıyla sahip oldukları KDV istisnalarını da bu gibi kanun tasarıları ile kaldırmayınız ve büyük umutlarla çoluk çocuğunun nafakasından keserek başını sokabilecek bir yuva sahibi olabilmek için TOKİ'ye başvuran ve şu an TOKİ konutlarında az önce özetlemeye çalıştığım sıkıntılarla boğuşarak ikamet etmeye çalışan insanlarımızın da sıkıntılarını acil olarak çözünüz diyorum ve sözlerime son verirken önergemize destek vereceğinizi temenni ederek hepinize saygılar sunuyorum.


24.06.2009

411 sıra sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarı ve Tekliflerinin geneli üzerinde konuşması

MHP GRUBU ADINA YILMAZ TANKUT (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 411 sıra sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarı ve Tekliflerinin geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hepinizin malumu olduğu üzere, kredi kartları, bankaların ve bazı finansman kuruluşlarının müşterilerine verdiği, anlaşmalı POS cihazı bulunan alışveriş noktalarında ödeme amaçlı yapılan harcamaların aylık olarak bankaya tek seferde ya da taksitlerle ödenmek zorunda olunduğu, nakit paraya alternatif bir ödeme aracıdır. Alışverişlerde nakit para taşımayı ortadan kaldırmasının yanında kullanım kolaylığı da bulunan kredi kartı ülkemizde kullanılan en yaygın tüketici finansman araçlarının başında gelmektedir.

Ülkemizde ilk kez kredi kartı kullanımı 1968 yılında başlarken, bugün itibarıyla kırk milyonu aşkın kredi kartı bulunmakta ve bu rakamla Türkiye, Fransa'dan sonra Avrupa'da kredi kartı kullanımının en çok olduğu ikinci ülke konumunda olup yapılan harcamalar bakımından da Avrupa üçüncüsü durumundadır.

Kredi kartları -az önce de ifade ettiğim gibi- sadece nakit ödeme aracı olarak kullanılması düşünülmüş olup yerinde ve doğru kullanıldığı zaman tüketicilere büyük kolaylıklar sağlayan bir işleve sahiptir. Ancak bugün ülkemizde küresel kriz çıkmadan çok önce de AKP İktidarının ekonomideki vizyonsuz ve üretime dayalı olmaktan ziyade tüketime ve borçlanmaya dayalı ekonomi anlayışı neticesinde vatandaşlarımızın büyük bir kısmı sahip oldukları kredi kartlarını amacı dışında kullanmak mecburiyetinde kalmıştır.

AKP İktidarının aldatıcı ve oyalayıcı, beceriksiz yönetimiyle birlikte küresel krizin de tetiklemesiyle ekonomideki görülmemiş daralma ve işsizlikteki yükseliş, bugün ve önümüzdeki günlerde, vatandaşlarımızın içinde çırpındıkları bireysel ve kredi kart borcunu ödeme konusunda çok büyük sıkıntılar yaşadığını ve yaşayacağını da apaçık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Nitekim, 2008 yılının başında kredi kartıyla ilgili takipteki müşteri sayısı 1 milyon 86 bin iken tasarının madde gerekçelerinde de belirtildiği gibi bu sayı Nisan 2009 itibarıyla 1 milyon 914 bin, yaklaşık 2 milyona ulaşmış bulunmaktadır.

Yine benzer şekilde, Aralık 2008 itibarıyla takipteki 2,4 milyar olan kredi kartı alacakları tutarı yaklaşık yüzde 43'lük bir artışla 3,4 milyar TL'ye yükselmiştir. Dolayısıyla, bugün maalesef, sokaktaki her 3 kişiden 2'si kredi kartı ya da başka bir borcun altında ezilmektedir. Diğer taraftan, milyonlarca kredi kart borçlusu, yaşanan ekonomik kriz, gelirlerinin azalması ve kredi kart alacaklarına uygulanan yüksek oranlı faizler nedeniyle borcunu asgari tutarda ödeyerek ötelemekte veya hiç ödeyemeyerek adli takip tehdidi altında bulunmaktadır.

Gerek ekonomik sıkıntı ve gerekse yüksek miktardaki kredi kartı borcu nedeniyle insanların cinnet geçirip ailelerini katletmeleri, intihar etmeleri, komşularının çocuklarını kaçırıp soygunlar yapması gibi toplumsal travmaların çok yüksek bir seviyeye ulaşması bugün çok vahim bir tablo olarak hepimizin önünde durmaktadır. Bu acı tablo karşısında artık insanlarımızın başta kredi kart borçlarını minimum seviyede ödeyerek ve her defasında biraz daha yükselterek âdeta suni teneffüslerle bitkisel hayatlarını uzatmaya çalışmalarına da son yedi yılda ülkeyi bu hâle getirenlerin daha fazla kayıtsız kalmamalarının lazım geldiğini buradan bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

AKP İktidarının sahte ve sanal tablolar çizerek yönettiği Türkiye'de bugün vatandaşlarımız biriken borçlarını ödemekte zorluk çekerken bazı yetkisiz kişi ve kuruluşların borçlu vatandaşlarımızın bu durumundan faydalanmaya çalışarak yüksek oranlı faizlerle kredi kartı borcunu taksitlendirip haksız kazanç sağlayarak tefecilik yaptıkları da acı bir gerçektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakan Erdoğan 3 Kasım 2002 seçimlerinin akabinde "Üç yıl içerisinde tüm sıkıntılarımız ortadan kalkacak." sözünü vermişti. Bugün AKP İktidarının yedinci yılı tamamlanmak üzeredir. Yani Başbakanın sıkıntılarımızın sona ermesi için vermiş olduğu üç yıllık zaman dilimi sözünün üzerinden tamı tamına dört koca yıl geçmiş bulunmaktadır. Buna rağmen, AKP'nin sözünü yerine getirmesi için aziz milletimiz 2002 yılında büyük bir Meclis çoğunluyla AKP'yi tek başına iktidara getirmekle de yetinmemiş ve 2002 genel seçimlerinin akabinde 2004 mahalli seçimleri, 2007 genel seçimleri ve nihayetinde de 2009 mahalli seçimlerde de büyük bir sabırla yine yetkiyi AKP İktidarına vermiştir. Ancak, ne yazık ki milletimizin büyük bir ümit ve sabrıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi ve yerel yönetimlerde iktidar yetkisini verdiği AKP, millete verdiği sözü yerine getirmemiştir. Yedi yıllık tek başına AKP İktidarında milletimizin sıkıntıları ortadan kalkmamış, merkezî ve yerel yönetimlerin kaynaklarını paylaştığı yandaşlarının dışındaki bütün vatandaşlarımızın sıkıntıları azalmamış, aksine, ülke ekonomisi ve toplumsal yapımız telafisi imkânsız yaralar almıştır.

AKP, tek başına ülkeyi yönettiği bu uzun iktidarı döneminde uyguladığı dış politikayla millî menfaatler yerine uluslararası yönlendirmeleri esas alması bakımından teslimiyetçi, siyasi politikalarla üniter ve ulus devletin temellerini sarsacak uygulamaları bakımından yıkıcı, sosyal ve kültürel politikalarla Türk milletinin kültür ve medeniyet anlayışı yerine çok kültürlü bir anlayışla bölücü özellikleriyle dikkat çekmiştir. Ekonomide de benzer anlayışıyla bu politikalarına paralel olarak Türkiye'nin ekonomisini yabancılaştıran, rekabet gücünü azaltan, işsizliği artıran, satın alma gücünü düşüren, Türk milletini yoksullaştıran ve gelir dağılımını bozan adaletsiz ve güçsüz bir yönetim sergilemiştir.

AKP Hükûmeti, 57'nci Hükûmet döneminde uygulamaya konulan ekonomik programın odaklandığı bankacılık sisteminin güçlenmesi, enflasyonun düşmesi ve kamu açıklarının azalması alanlarındaki başarının o dönemde ortaya konulan ekonomik programlar sonucu olduğunu da bir türlü görmemiştir, görmediği gibi de inkâr yoluna gidip, sanki kendi başarısıymış gibi hareket ederek toplumumuzu da aldatmaktan çekinmemiştir. Dolayısıyla, kendi dönemlerinde ortaya çıkan sorunların farkını ve ayrı bir ekonomik program gerektirdiğini de ne yazık ki kavrayamamıştır. Bu yüzden de cari işlemler açığının küresel krizden önce kronik hâle gelmesi, ithalat bağımlılığının artması, istihdam yaratmayan büyüme, işsizliğin fazlalaşması, toplumun ancak borçlanarak ihtiyaçlarını karşılayabilir hâle gelmesi, halkın satın alma gücünün düşmesi gibi konularda çareler geliştirememiş ve programlar da üretememiştir ve maalesef, özet olarak AKP İktidarı siyasi emellerine uygun ve hiçbir teorik ve uygulama tabanı olmayan ekonomik politikalarla yoksulluğu ve yolsuzluğu artırmak suretiyle, âdeta yağmacı bir zihniyetle hem devleti hem milleti aşırı ölçüde borçlandırmış ve Türk milletinin sadece bugününü değil, ne yazık ki geleceğini de ipotek altına aldırmıştır.

Diğer yandan, Türk Telekom, TÜPRAŞ, Tekel dâhil diğer KİT özelleştirmeleri ve dolaylı vergi artışlarıyla AKP Hükûmeti çok önemli kaynaklar da elde etmiştir. Ancak AKP bunları da iyi değerlendirememiş ve cumhuriyet tarihinde hiçbir hükûmete böylesine büyük bir kaynak nasip olmamışken AKP döneminde kamu yatırımları düşmüş, kamu çalışan sayısı da azalmıştır.

Bütün bunların yanı sıra işsizlik, yoksulluk artmış, esnaf ve sanatkâr işyerlerini kapatmış, köylü köyünde geçinemediği için şehirlere göç etmek zorunda kalmış ve sanayi işletmeleri durmuş, toplu işten çıkartmalar en yüksek seviyelere ulaşmıştır. Bu husus ekonomi bilimiyle de açıklanamayacak bir olay hâline gelmiş ve Sayın Başbakanın "nereden nereye" edebiyatıyla toplumumuzun içerisine düştüğü çaresizlik, acı tecrübeler ışığında gözler önüne serilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte bütün bu acı gerçekler ve sıkıntılar karşısında, hatırlanacağı üzere, kredi kartı borçlarını ödeme kolaylığı getirmek suretiyle milyonlarca vatandaşımızın mağduriyetini bir nebze de olsa giderebilmek amacıyla ve bu sorunu çözüme kavuşturabilmek için Milliyetçi Hareket Partisine mensup milletvekili arkadaşlarımızla birlikte geçtiğimiz ocak ve şubat aylarında kanun teklifleri vermiş idik. Tekliflerimizde borçların ödenebilir bir tutara dönüştürülerek taksitlendirilen anapara ve faiz tutarlarının netleştirilmesi gerektiğini belirtmiştik.

Yine, kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla kendisine dönem sonu borcunun ödenmesi için ihtar çekilmiş, haklarında icra takibi başlatılmış veya -altını çizerek önemle belirtmek istiyorum- borcunun asgarisini ödeyen veyahut da temerrüde düşmüş olan kredi kartı borçlularının altmış gün içerisinde ilgili kredi kartı veren kuruluşa müracaat edebilmesine imkân sağlanmasını da vermiş olduğumuz tekliflerimizde dile getirmiştik. Ayrıca, yıllık faizin de yüzde 18 olarak kabul edilerek istendiğinde yirmi dört aya kadar taksitlendirilmesini de teklif etmiştik. Ancak bu tekliflerimiz maalesef Hükûmetin getirdiği tasarıyla birleştirilmesine rağmen Komisyonumuzda kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, defalarca da belirttiğimiz gibi, bugün kredi kartlarına vatandaşlarımızın aşırı borçlanmasıyla meydana gelen bu tablo gerçekten de hiç iç açıcı bir tablo değildir. Bu alanda özellikle son yıllarda oluşan başıbozukluk ve denetimsizlik sonucu birden fazla kart hamili olmak ise asla normal bir durum değildir. Bankaların, her ne pahasına olursa olsun, hemen herkese ve her bireye birden fazla kart satma çabası, şu an yaşanan sorunlara zemin hazırlayan en önemli sebeplerden birisidir. Dahası, gelir düzeyiyle uyumsuz yüksek limitler sunulması, yine satın alma gücüne ters orantılı, ülke gerçekleriyle örtüşmeyen, tüketimi özendirici, reklam, tanıtım ve pazarlama çalışmaları da sonuçta bu olumsuz tabloyu oluşturan çok önemli faktörler olmuştur.

Komisyon görüşmelerinde de ifade ettiğimiz gibi bu tasarı, değerli arkadaşlar, gereken düzeltmeler yapılmadan kanunlaşırsa kesinlikle kredi kartları mağdurlarına değil, az önce Değerli Hocamızın da ifade ettiği gibi âdeta işporta tezgâhlarında kredi kartı dağıtarak vatandaşlarımızın sıkıntılarını istismar eden bankalara hizmet edecek olan bir yasa olacaktır.

Değerli arkadaşlar, peki, bütün bu ekonomik sıkıntı ve kredi kart borçlarının ödenemez hâle gelmesi, kendiliğinden, piyasanın kendi şartları içerisinde mi oluşmuştur? Elbette ki hayır. Ülkeyi yedi yıldır tek başına yöneten Hükûmetin sorumluluğu ve kusuru hiç yok mudur? Bize göre, bu zamana kadar ve bugün yaşanan sorunların mimarı ve sorumlusu Hükûmetin ta kendisidir. 2000'li yıllardan itibaren ama özellikle son yıllarda hızla artan kart sayısıyla birlikte sorunlar da katmerleşmiş, çığ gibi artmış ve bugün bu çığın altında ne yazık ki milyonlarca vatandaşımız kalmış bulunmaktadır. Kredi kartıyla ilgili yaşanan ve yaşanmakta olan mağduriyetlerin, bu temelde yükselen ferdî cinnetlerin, ailevi ve sosyal buhranların hemen her gün görülmesine rağmen, Hükûmet, zamanında gerekli tedbirleri almaktan kaçınmış ve maalesef çok gecikmiştir. Şimdi, atılmak istenen adım ise geç kalmış olmakla birlikte, eğer -az önce de ifade ettiğim gibi- bu hâliyle yasalaşırsa milyonlarca mağdurun beklentisine, feryadına cevap vermekten çok uzak olarak çıkartılmış olan bir kanun olacaktır.

Başbakan Yardımcısı Sayın Babacan'ın dediği gibi, bu sistem, ekonomik faaliyetlerin de kayıt altına alınmasına katkıda bulunmaktadır ancak ne yazık ki aynı kredi kartlarının kayıt dışı finansal hareketleri de beraberinde getirdiği bilinmektedir. Etkin bir denetim mekanizması kurulamadığı için "sanal tefecilik" dediğimiz hadise hâlen yaygın olarak ne yazık ki kullanılmaktadır. Kontrol edilemeyen bu tefeciliğin artmasında ise insanlarımızın büyük sıkıntılar içine düşmesinin, yani çok ciddi manada ödeme zorluğu yaşamalarının da etkisinin olduğu acı bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır. Diğer bir ifadeyle, değerli arkadaşlar, denize düşen yılana sarılır misali, vatandaşlarımızın, kurtuluşu tefecilerde bulur hâle gelmesi oldukça düşündürücü olup Hükûmetin bundan gereken dersi mutlaka çıkarması lazımdır. Dolayısıyla, bu tasarı bu hâliyle kart mağdurları için değil de sanki rantiye için çıkartılmış bir kanun gibi kabul edilecektir.

Bakınız değerli arkadaşlar, hemen bütün tüketiciler yıllardır, bugüne kadar kart ücretlerinin yüksek olmasından yakınmışlar, tüketici dernekleri bu konuda yıllardır mücadele vermişlerdir. Yargıya taşınan birçok dava tüketiciler lehine sonuçlanmış, yıllık kart ücretleri iptal edilmiştir. Hâl böyle iken tasarının bir ayağını oluşturan kart ücretleri konusunda Hükûmet temsilcilerinin anlaşılması mümkün olmayan inadıyla, artık bankaların haksız olarak aldığı yıllık kart ücretleri üstüne üstlük tasarıda yükseltilmek suretiyle güvenceye alınmaktadır veya güvenceye alınmak istenmektedir. Yapılan hesaplara göre, bu şekilde tüketicinin cebinden her yıl fazladan 2 milyar lira alınmış olacaktır. Bu durum ise, soygun olarak adlandırılan uygulamayı Hükûmetin ve yasama organının marifetiyle güvence altına almakla eş anlamlı demektir.

Değerli arkadaşlar, biz elbette ki ülke ekonomisine, yatırımlara hizmet eden bankalara, finans kuruluşlarına karşı değiliz ama burada, gerçekten milyonlarca insanımızın mağduriyetini de göz önüne alarak onların bu mağduriyetlerinin de giderilmesine hizmet edecek yasaları hepimizin çıkartma mecburiyeti olduğunu ben düşünüyorum.

Yine ayrıca, Komisyonda, değerli arkadaşlar, asgari ödemesini yapanların da tasarının kapsamına alınması için önerge vermiş idik fakat maalesef bu önergemiz de kabul edilmeyerek banka temsilcilerinin görüşleri doğrultusunda AKP milletvekilleri el kaldırmak suretiyle, kimlerin temsilcisi olduğunu Komisyonda da göstermişlerdir.

O yüzden de şimdi buradan iktidar partisinin pek olmayan değerli milletvekillerine soruyorum ve ellerini vicdanlarına koyarak cevap bulmalarını istiyorum: Sizler kimlerin vekili ve temsilcilerisiniz değerli arkadaşlar? Finans ve sermayenin mi yoksa 16 milyon oy aldığınız ve büyük bir kısmı bugün yokluk ve yoksullukla boğuşan insanlarımızın mı vekilisiniz?

Eğer bu tasarının kapsamı genişletilmeden, sadece icra ve temerrüde düşmüş borçlular için ödeme kolaylığı getirilerek bankaların tahsil edemediği 3,4 milyar TL'nin tahsilatına hizmet edercesine bu tasarıyı oylarsanız, elbette ki sıkıntı içerisinde didinen vatandaşlarımızın değil, faizlerle onların kanını emen finans merkezlerinin vekilleri olursunuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; netice olarak, reçetesi Ankara dışında yazılmış ekonomi politikalarının kurbanı olan vatandaşlarımız şu anda çok ciddi sıkıntılar içerisindedirler. Hayatının hiçbir döneminde bir gemiciği olmayan, tutunabildiği bir sandalcığı ise batırılan Ahmetler, Mehmetler, Ayşeler ve Fatmalar terk edildiği denizin üzerinde nefes alma çabası içerisindedirler. Bankalardan ve Hükûmetten beklenen ise bu çabaya köstek olmak değil, destek olmaktır.

Sayın milletvekilleri, var olan ve sözde çözüm amacı güdülen bu sorun bir anda ortaya çıkmamıştır ve Hükûmetin uygulamada ısrar ettiği yanlış ekonomi politikaları bugün ülkemizi maalesef yangın yerine çevirmiştir. İşte, o politikaların sonucudur ki her gün fabrikalar kapanmakta, işsizlik çığ gibi artmakta, tabiidir ki bir dilim ekmeğe muhtaç hâle gelen milyonlarca insanımız çare aramaktadır. Bu dramatik süreçte kimi insanımız intiharı tercih etmekte, kimi aileler boşanmayı çare olarak görmekte, kimileri ise çocuklarını sokağa terk etmektedirler. Cinnetin egemen olduğu bu dönemlerde cinayet, hırsızlık, kapkaç, soygun ve boşanma gibi sosyal olaylara artık gazetelerin üçüncü sayfası bile yetmemektedir değerli arkadaşlar. Daha geçtiğimiz günlerde Adana'da 8 insanımızın hayatına mal olan cinnetin sebebi hepinizin malumudur. Ülkemiz genelinde de hemen her gün benzer haberlerle sarsılmaktayız.

Bütün bunlar görmezden gelinerek sırf örgütsüz ve güçsüz olduğu için milyonların feryadının duyulmamasının ama sayıca bir elin parmağı kadar olan ancak Hükûmet üzerinde etkin güce sahip rantiyenin sesine kulak verilmesinin sebebi nedir acaba? Krizin silindir gibi ezdiği milyonlarca insanımızın yıllardan beri beklediği yasayı, haftalardır "Kart mağdurlarına müjde." şeklinde servis edip umutlarını sömüren bu Hükûmetin, krizi teğet geçmenin ötesinde fırsata dönüştüren ve kazancına kazanç katan rantiyenin taleplerini yerine getirmesinin hikmeti sebebi nedir acaba? Hani siz kimsesizlerin kimi olacaktınız? Hani siz garip ve yoksullardan yanaydınız?

Peki, bu durumda adaletiniz nerede? Kalkınmanız kimler için gerçekleşmektedir?

Sayın milletvekilleri, geliniz, bu yanlış işten vazgeçiniz ve milyonlarca kart mağdurunu da kapsayacak şekilde verilen ve verilecek önergelerle bu tasarının gerçek amacına uygun olarak kanunlaşmasına katkı koyunuz, yaralı vatandaşımıza merhem olunuz, yarasına tuz basmayınız ve vicdan gemisini terk etmeyiniz diyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, yasanın bu hâliyle geçmesine rıza gösterilmemesini temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)


,